Deprem, devlet, sermaye — 2

Türkiye kapitalizminin piyasacı mantığı, bizi getirebileceği yere getirdi. Rant ve kâr maksimizasyonu ile sonuç bu. Artık köhnemiş, eskimiş, vakti dolmuş piyasacı ekonomik düşünceleri bir kenara bırakmak gerekiyor. Her şeyi piyasaya, kamusal olarak sağlanması gerekenleri de “hayırsever”lerin insafına bırakmakla gelebildiğimiz yer ancak burası. Liyakatin ve uzmanlığın göz ardı edilmiş olması, siyasi sistemin aşırı merkezi hale getirilmiş olması, içinde bulunduğumuz durumun ardında yatan çok önemli nedenlerdir. Ancak sermayenin doğasını ve kamusalın yavaş yavaş ve inatla ortadan kaldırılmasını gündem yapmadığımız sürece sadece bu nedenlere odaklanarak Türkiye’nin politik ekonomisini anlayabileceğimizi düşünmüyorum

“Türkiye modeli” ile nereye kadar? Büyüme verileri üzerine birkaç gözlem

Ekonomideki durgunluk eğiliminin devam etmesi ilk risk olarak karşımıza çıkıyor. Döviz kurunun baskılanıyor olması, içeride enflasyonu yavaşlatıcı bir etki sağlasa da ihracatçılar açısından işleri zorlaştırdığı görülüyor. Kurun baskılanması her ne kadar enflasyonu bir miktar kontrol altına alıp yatırımların devam etmesini sağlıyor olsa da aynı zamanda döviz ihtiyacını yükselterek kırılganlığı artırıyor. İkinci olasılık ise döviz kurunun baskılanması enflasyonu yavaşlatıcı bir etki sağlasa da ihracatçılar açısından işleri zorlaştırdığı için bir noktada kurun yukarı gitmesine izin vermek olacaktır. Bu ise yeni bir kur şoku ve ardından yeniden hızlanan enflasyon olarak yansıyacaktır.

ABD’de enflasyon ve Fed’in faiz artırımları- II

Tüm bu riskler karşısında Fed’in faiz artışlarına ne kadar devam edebileceği tartışmalı. Nitekim geçtiğimiz hafta yapılan açıklamalarda Fed her ne kadar faiz artışlarına devam edeceğini açıklasa da son toplantı tutanaklarına göre faiz artışlarının hızını yavaşlatmayı gündeme almış durumda. Yine de önümüzdeki dönem dünya ekonomisi için halen oldukça tehlikeli bir görünüm sunmaya devam ediyor. 

“Türkiye modeli:” Esas mesele

Halbuki uygulanan politikalar genel olarak sermaye kesimini, özelde bu kesimin içerisinde iktidara yakın olanlarla inşaat odaklı olanları açıkça desteklerken, emeği ucuzlatarak ve genel olarak halk kitlelerinin alım gücünü düşürerek Türkiye ekonomisinin içine sürüklendiği yapısal krizin yükünü kimin çekeceğini belirliyor. 

Faiz-döviz meselesi 3: “Sermayeler arası savaş” mı?  Ya da niyet neydi akıbet ne olacak?

Türkiye ekonomisinin dış sermaye girişlerine bağımlı, borç artışına dayanan, inşaat odaklı büyüme modeli, 2013 sonrasında bir faiz-döviz kıskacına girmeye başladı. Bu modelin ortaya çıkardığı kırılganlıklar ülkeyi 2018’de bir döviz krizine sürüklediğinde döviz kurlarındaki artış ancak faizleri sert bir biçimde yükselterek kontrol altına alınabildi. 2019’un ortasından itibaren ise Merkez Bankası faizleri indirmeye başlayıp borç artışına dayanan … Continue reading Faiz-döviz meselesi 3: “Sermayeler arası savaş” mı?  Ya da niyet neydi akıbet ne olacak?

Faiz-döviz meselesi 2: Düşük faiz-yüksek kur işe yarar mı?

İlk bölümde kaba hatlarıyla özetlediğim gibi, 2014’ten itibaren çeşitli defalar kredi genişlemesine dayalı büyüme müdahaleleri devreye sokuldu. Bu müdahaleler her seferinde TL’nin daha fazla değer kaybetmesine ve enflasyonun artmasına yol açmış olsa da iktidar 2021’de tercihini yeniden faizleri indirmek yönünde kullandı. Her ne kadar ortada tutarlı bir ekonomi programı görünmese de düşük faizle belli alanlarda … Continue reading Faiz-döviz meselesi 2: Düşük faiz-yüksek kur işe yarar mı?