Sona yaklaşırken…

Özgür Orhangazi

26 Nisan 2025

Şimşek “programı”nda sona yaklaşıldığını 10 Ocak’ta nedenleriyle birlikte yazmıştım. 19 Mart sonrası yaşananlarla birlikte “program”ın başarısız olduğu ve raf ömrünü doldurduğu giderek daha fazla iktisatçı tarafından dillendirilmeye başladı. “Program” kelimesini başından bu yana tırnak içerisinde kullanmamın sebebi, ortada araçları, hedefleri, mekanizmaları ve yol haritası belli somut herhangi bir ekonomi programı olmamasından kaynaklanıyor. Sadece faizi yüksek, kur artışını ise sınırlı tutmak üzerine kurulu bir politikayı gerçek anlamda bir program olarak görmek mümkün değil. Yüksek faizler kısa vadeli spekülatif sermayeyi Türkiye’ye çekerek geçici bir süre döviz dengesini sağlamaya yönelmiş olsa da kalıcı bir iyileşmenin olmadığı 19 Mart sonrası döviz rezervlerindeki yaklaşık 50 milyar dolarlık erime ile tescil edilmiş oldu.

Döviz açığı yüksek, çift paralı bir ekonomide kuru belirli bir seviyede tutma çabası başarısızlığa uğramaya mahkûmdur. Albayrak-Nebati dönemleri, kuru baskılama çabasının ne kadar maliyetli ve nihayetinde de başarısız olacağını göstermişti. Şimşek yönetimi de birkaç haftada yaklaşık 50 milyar dolar rezerv yakarak bunu yeniden gösterdi. Bundan sonrası, herhangi bir gelişmenin yurtiçinde dövize yönelimi artırıp artırmamasına bağlı. Kısa vadeli spekülatif finansal sermaye, yüksek faizlerden faydalanmak üzere gelse de yüklü miktarda giriş beklenmiyor. 

Öte yandan, ticari kredi faizleri yüzde 60-70 bandına yerleşirken kapasite kullanım oranlarındaki düşüş sürüyor. Bireysel kredi ve kredi kartlarında borcunu ödeyemeyenlerin sayısı yeniden artışa geçti. Şimdilik yüksek faizin tek işlevi, yurtiçinde yerleşiklerin dövize geçişini ertelemek ve yavaşlatmak. Ancak yurtiçi mevduatlarda dolarizasyonun yeniden yükselişe geçmiş olması bu etkinin de sınırlı olduğunu gösteriyor.

Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 46’ya çıkarmış olmasının da pek işe yaramadığını kurlardaki artıştan da efektif fonlama faizinin yüzde 48 civarında gerçekleşmiş olmasından da görmekteyiz. ABD’de katıldığı bir toplantıda Şimşek’in “enflasyonun programın hedef bandı içinde kalması muhtemel” demesi aslında yıl sonu enflasyon hedefinin tutmayacağının en yetkili ağızdan artık kabul edilmiş olması anlamına geliyor. Nitekim yıl sonu enflasyon beklentileri çoktan yüzde 30’un üzerine çıktı bile. Aslında uygulanan politikalarla enflasyonun hedeflendiği söylenen düzeylere inmesinin mümkün olmadığı, görmek isteyenler için başından beri çok açıktı. 

Enflasyon kısır döngüsünden kısa vadede bir çıkış görünmüyor. Fiyat artışları bir kez hızlandığında kendi kendini besleyen bir dinamik yaratır. Kur artışı, ithal girdi ve ürün maliyetlerini artırarak enflasyonu tetikler. İşletmeler bu maliyet artışını üzerine bir kâr marjı da koyarak fiyatlarına yansıtır. Sonrasında tüm işletmeler, maliyetlerindeki artışa bakmaksızın, en azından pastadan aldıkları payı korumak için fiyat artırmaya başlar. Çalışanların ücretleri senede bir kez belirlendiği için onların bu fiyat artışına yetişmeleri mümkün olmaz. Yıl sonunda ücretlerine o yılın enflasyonu kadar artış yapılsa bile yıl içerisindeki kayıplar geri gelmez. İşsizliğin yüksek, çalışanların örgütsüz olduğu durumda pazarlık güçleri düşük olduğundan çoğu zaman geçmiş enflasyon kadar bile artış alamazlar. Buna rağmen, ücretlerdeki artış işletmelerin fiyatlarını yeniden artırmasıyla sonuçlanır. Fiyat artışları, üretilen toplam değerden daha yüksek pay alma mücadelesine döner. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren profesyoneller, esnaf ve sanatkârlar da kendi ürün ve hizmetlerinin fiyatını güçleri yettiğince artırarak bu bölüşüm mücadelesine taraf olurlar. Ortada doğru düzgün, güvenilir enflasyon verisinin olmadığı durumda işler iyice kontrolden çıkar, göreli fiyatlar sert dalgalanmalara maruz kalır. Yüksek enflasyon ortamında tasarruf sahipleri ve finansal yatırımcılar varlıklarının değerini korumak ister. TL’nin güven vermediği bir ortamda bu tasarruf ve yatırımların dövize yönelmesiyle kurda yukarı yönlü bir hareket başlar ve tüm döngü tekrarlanır. 

Nihayetinde Şimşek politikalarıyla geçirilen 23 ayın sonunda elimizde yüksek faiz, yüksek enflasyon ve güçlükle tutulan kurdan başka bir şey yok. Şimşek “programı” nasıl sona erecek, göreceğiz. Programın ömrünü kısa bir süreliğine de olsa uzatmanın sadece iki yolu kaldı: Faizleri daha uzun bir süre daha yüksek bir seviyede tutarak bir iflas-işsizlik dalgası yaratıp ekonomiyi bir resesyona sokmak ya da siyaseten önemli bir yumuşama hamlesi ile döviz çekmeye çalışmak. İktidarın bu iki seçeneği de tercih etmesi siyaseten mümkün görünmüyor. Sınırlarına dayanan Şimşek “programı” yerine koyabilecekleri yeni bir “program” da şu ortamda mevcut değil. 

Böylesi bir döneme girilirken muhalefetin en büyük eksikliği, geniş kesimlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek alternatif bir ekonomi programı olmaması olarak göze çarpıyor. 2023 seçimlerine gidilirken Altılı Masa’nın vadettiği politika çerçevesi Şimşek “programı”nın bir benzeriyken bugün de halen ülkeye “demokrasi gelirse yabancı sermaye de gelir” yaklaşımının ötesine geçilememiş durumda.

Kısacası ekonomiyi ve özellikle de geniş emekçi kesimleri oldukça zor ve tehlikeli bir dönem bekliyor. Güçlü ve birleşik bir mücadele hattı ortaya çıkmadığı sürece fırtınadan en çok zarar görecek olan yine ücretli çalışanlar olacak.

Önceki yazılar

Faiz artışı işe yarayacak mı?

Trump ne yapmaya çalışıyor?

Ekonomi’de yeni rota(mı?)

Şimşek “program”nda sona doğru (mu?)

“Cari açıkta dengelenme ya da yabancının getirdiği döviz nereye gidiyor?”

“Enflasyon meselesi üzerine birkaç not -2”

“Enflasyon meselesi üzerine birkaç not -1”

“Türkiye ekonomisinin havuz problemi”

“Kamuda tasarruf”un arkasında yatan gerçek

184 milyar dolar nerede?

Sermayenin saldırısı altında emek

Şimşek “program”nın aritmetiği

Şimşek “programı”- 2

Şimşek “programı” – 1

Sermayenin iki programı

Leave a comment