Şimşek “programı” -2

Özgür Orhangazi

Geçen yazıda Şimşek “programı”nın iki ana hedefinden ilkinin yüksek faizler ve sermaye yanlısı politikalarla mümkün olduğunca dış sermaye çekerek ekonominin döviz açığı sorununu ve bir ödemeler dengesi krizi riskini ötelemek olduğunu belirtip faiz artışlarının devam edip etmeyeceğinin ana belirleyeninin ise döviz açığının seyri olduğunu vurgulamıştım. Nitekim 5 haftada yaklaşık 25 milyar dolar sattıktan sonra kurdaki yukarı yönlü baskıyla rezervleri kullanarak baş edemediğini gören Merkez Bankası politika faizini yüzde 50’ye yükseltti. 

Bu faiz artışı Şimşek “programı”nın destekçileri tarafından olumlu karşılandı. Aslına bakılırsa ekonomistlerin birçoğu faizlerin üretimi yavaşlatıp ekonomiyi bir resesyona sokacak ve işsizliği daha da artıracak kadar yükseltilmesi taraftarı gözüküyor. Bu da Şimşek “programı”nın ikinci hedefiyle doğrudan ilgili: Son dönemde yaşanan bölüşüm şokunun sonuçlarını, yani Nebati programıyla ücretlerde yaşanan reel gerilemeyi kalıcı kılmak. Halihazırda zaten oldukça yüksek seyreden işsizlik oranlarının, artması çalışanların ücret artışı taleplerini baskılamakta işverenler için oldukça kullanışlı olacaktır. İşsizlikteki artış, çalışanların zaten hemen hemen hiç olmayan pazarlık güçlerini iyice eritecek ve belki bugüne dek alabildikleri kadar dahi enflasyon zammı alamayacak hale getirecek. Böylelikle sermayenin emeğe karşı geçtiğimiz birkaç senedeki kazanımları korunmuş olacak! 

Şimşek “programı”ndan sermayenin genel olarak beklentisi de bu yönde. Bu bağlamda programdan sermayenin talep ettiği şey, sene içerisinde başka ücret artışı olmaması. Bunu da İTO başkanı Avdagiç geçenlerde şu şekilde ifade etti: “Asgari ücret 1 yıllık olarak açıklandı. Bizim spekülasyonlarla işimiz yok. Biz İstanbul Ticaret Odası’yız. Kamunun belirlediği bir asgari ücret var. Bunu belirlerken ortaya koyduğu bir çerçeve var. Biz ve temsil ettiğimiz şirketler, kamunun ortaya koyduğu bu çerçeveyi ve buradaki takdiri gündeme alarak bütçemizi yaptık. Devletin bununla ilgili gündeme getirdiği bir söylem var, biz bu söylemin bu sene geçerli olduğunu öngörüyoruz” (1)

Nebati programı, faizleri aşağı çekip kurun yükselmesine izin vererek tetiklediği yüksek enflasyonla hem ücretleri hem de kıdem tazminatı ve emekli aylıkları gibi kazanımları reel olarak eritmekte oldukça başarılı olmuştu. Şimşek ise çeşitli açıklamalarında enflasyonu düşürmek için ücret artışlarını kısıtlamak gerektiğini iddia ediyor. Halbuki herkesin gayet açık bir biçimde bildiği, farkında olduğu gibi ücret artışları enflasyondan önce gelmiyor; yüksek enflasyonda kayba uğrayan ücretler senede bir ya da en fazla iki defa geçmiş enflasyona göre yükseltiliyor. TÜİK’in şaibeli enflasyon istatistikleri de reel ücretlerin düşürülmesine önemli katkı sağlıyor. Genel olarak şirketler kesimi ise her ücret artışı zamanı, ücretler arttı o yüzden biz de ürünlerimizin fiyatını artırmak zorundayız bahanesine başvuruyor. 

Merkez Bankası’nın enflasyon raporu dahi maliyet unsurları içerisinde hesaplanan ücretlerin enflasyondaki artışa katkısının oldukça düşük olduğunu net bir biçimde gösteriyor. Zafer Yükseler’in özetlediği gibi:

“2023 Haziran ayında yüzde 38,3 olan yıllık TÜFE enflasyonu, Eylül ayında yüzde 61,5’e, Aralık ayında ise yüzde 64,7’ye yükselmiştir.  TCMB Enflasyon Raporundaki tahminlere göre, yıllık enflasyonda 6 ay içinde gerçekleşen 26,4 puanlık artışın, 14,6 puanı maliyet unsurlarındaki artıştan, 8,4 puanı ise dönemsel fiyatlama davranışındaki bozulmadan kaynaklanmıştır. Talebin katkısı -1,2 puan iken, diğer unsurların katkısı 4,6 puan olmuştur. Maliyet unsurları içinde sayılan ücretlerin enflasyondaki 26,4 puanlık artışa katkısı 1,3 puan olarak tahmin edilmiştir.Dönemsel fiyatlama davranışındaki bozulmanın da büyük ölçüde kurdaki sıçrama ve dolaylı vergilerde Haziran-Eylül döneminde yaşanan sıçramadan kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Nitekim Haziran-Eylül döneminde yıllık enflasyondaki 23,2 puanlık artışın 10 puanı dönemsel fiyatlama davranışından kaynaklanmıştır.” (2)

Mesele sadece ücretleri düşük tutmaktan ibaret de olmayacak. Kıdem tazminatı, emeklilik aylığı gibi kazanımlar zaten son dönemde enflasyon aracılığıyla eritilmişti. Buna devam edileceği görünüyor. Kamuda tasarrufun faturasının yine kamu harcamalarından eğitim, sağlık, sosyal yardımlar yoluyla pay alan düşük gelirli kesime çıkarılması ortodoks istikrar programlarının zaten olmazsa olmazı. 

Buna ek olarak yine “yapısal reform” adı altında “verimliliği ve rekabet gücünü artırmak” bahanesiyle iş güvencesinin ve güvenliğinin daha da aşındırılmasını bekleyebiliriz. Şimşek bunu, yerel seçimler sonrası “verimliliği ve rekabet gücünü artıracak reformlar” uygulamak için uzun bir dönemleri olduğu yönündeki ifadeleriyle açıkça ortaya koyuyor. İSO başkanının “esnek çalışma reformlarına ihtiyacımız var” açıklaması da bunu destekler nitelikte. (3) Üzerinde çalışıldığı söylenen yeni iş yasasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. (4)

Şimşek programının saldırısının sadece emeği hedefe koymayacağı, doğanın, yer altı ve yer üstü zenginliklerinin haraç mezat satılmasının da bu programın asli bir unsuru olacağını hatırda tutmakta fayda var. Resmi Gazete bunun örnekleriyle dolup taşıyor. 

Nihayetinde Şimşek “programı” bağlamındaki soru şu: Sermaye ve siyasi iktidar hakikaten enflasyonu düşürmek istiyor mu? Yoksa niyetleri az çok kontrol altında yüksek bir enflasyon ile çalışanların gelir ve haklarına el koymaya devam ederek emeğe karşı ilan ettikleri bölüşüm savaşını sürdürmek mi?

Notlar:

(1) https://www.dunya.com/is-dunyasi/enflasyon-konfor-alanina-girilirse-duser-haberi-719803

(2) https://zaferyukseler.blogspot.com/2024/02/2023-yl-enflasyon-belirleyicileri.html

(3) https://www.ekonomim.com/ekonomi/daha-dusuk-bir-buyume-turkiye-icin-daha-hayirli-haberi-734543

(4) https://www.birgun.net/makale/tek-esnek-is-kanunu-dayatmasi-hukuksuz-504040

Önceki yazılar

Şimşek “program”ı – 1 19 Mart 2024

Sermayenin iki programı  12 Mart 2024