IMF’nin önerileri yine aynı: daha yüksek faiz, daha az kamu harcaması, daha düşük ücretler. sermayenin kârlarını ve finansal getirileri koruyan bu çerçeve, Şimşek politikalarıyla bire bir örtüşüyor: Faizleri yüksek tut, büyümeyi ve istihdamı ikinci plana at, kamu harcamalarını kıs, vergileri artır, reel ücretleri baskıla. Yine de dezenflasyondaki sınırlı başarıya karşın Türkiye ekonomisinin hâlâ hem iç hem dış şoklara karşı kırılgan olduğunun IMF tarafından da tespit edilmesinin önemli olduğu söylenebilir. Ama başlıktaki soruya geri dönersek, IMF’nin Türkiye’yi övmesinin ana nedeni, yeterince sert bulmasalar da tam da IMF yaklaşımı ile uyumlu politikaların devrede olmasıdır. Özellikle de yabancı yatırımcılara yüksek getiri sunan yüksek faiz politikası, geniş kesimler üzerindeki vergi yükünü artıran maliye politikası ve reel ücretlerin mümkün mertebe bastırılması konularında.
Category: Şimşek “programı”
Otoriterleşmenin politik ekonomisi
2023 seçimlerinin ardından Şimşek yönetiminde uygulamaya konulan yüksek faiz politikasının gerekçesi enflasyonu düşürmek olarak sunulmuştu. Haziran 2023’te yüzde 38 olan TÜİK enflasyon oranı, son açıklanan verilere göre Ekim ayında yüzde 33 olarak gerçekleşti. Böylelikle sadece 2025 enflasyon hedefinin tutmayacağı değil aynı zamanda 2026 hedefine ulaşmanın da pek mümkün olmadığı açık bir biçimde görülüyor. Haziran 2023’ten bugüne Şimşek dönemine bir bütün olarak baktığımızda, TÜİK’in açıkladığı tüketici fiyat endeksinin 1346’dan 3442’ye yükseldiğini görüyoruz. Bu, resmi istatistiklere göre ortalama tüketici fiyatlarının 2,5 kattan fazla arttığını gösteriyor.
Enflasyonla mücadelenin politik ekonomisi
Kısacası, orta vadede finansal kırılganlık sürekli artar, dış sermayeye bağımlılık kronikleşir. Bir noktada şu ya da bu sebepten yurtdışından yeterince döviz girişi olmadığında döviz kurunu artık kontrol edemezsiniz, kur yeniden hızla yükselir, dış yükümlülüklerin ağırlığı artar. Ne bu noktaya ne zaman ve nasıl gelineceğini tam olarak öngörmek ne de bir kez gelindiğinde geri dönmek mümkündür. Kurun artmasını engellemeye merkez bankasındaki döviz rezervlerini piyasaya sürerek kontrol edeyim dediğinizde bir bakarsınız ki 128 milyar dolar kısa sürede buharlaşmış bile. Kur artmaya başlayınca da enflasyon yeniden yükselişe geçer, Kırmızı Pazartesi göndermeli yazılar yazılmaya başlar. Sonuçta olan, önce enflasyon yüzünden sonra da enflasyonla mücadele bahanesiyle reel gelirleri düşürülen işçilere, memurlara, hizmet fiyatlarını artırma gücü olmayan serbest çalışanlara, emeklilere, işsiz kalanlara, iş bulamayanlara olur.
Faiz indirimleri başlarsa ekonomi toparlanır mı?
Şimşek “programı”ndan beklenen ekonomik büyümeyi istikrarlı bir rotaya sokmasıydı. Ancak geldiğimiz noktada bunun sağlanamadığını görüyoruz. Ekonomik yeniden üretimin istikrarlı bir biçime kavuşamadığı şartlarda, siyasi iktidarın mevcut toplumsal düzeni yasal ve ideolojik olarak yeniden üretmesi de giderek zorlaşır. Bu ise daha fazla yasa dışına çıkmayı ve daha fazla şiddeti kaçınılmaz hale getirir.
Dış sermayeye yapılan ödemeler rekor kırıyor
Ekonomideki yapısal dengesizlikleri çözmeden, sadece yüksek faiz ile spekülatif finansal sermayeyi çekme politikasının sonucu, dış sermayeye yapılan ödemelerin rekor seviyelere çıkması olmuştur.
Reel sektörün döviz açığı
Şimşek “programı” mevduat dolarizasyonunu aşağı çekmekle övünedursun borç dolarizasyonunu hızlandırmış. Borç dolarizasyonu, mevduat dolarizasyonundan daha tehlikelidir. Kur dalgalanmaları ya da ihracat gibi döviz kazandırıcı faaliyetlerde beklenmedik bir daralma, şirketlerde bilanço uyumsuzluğuna yol açabileceği gibi bu döviz cinsi kredileri sağlayan bankaları da zor durumda bırakabilir. Dolayısıyla hem reel sektörün hem bankacılık sektörünün risklerini ve döviz kuru şokları karşısında kırılganlığını artırır. Ülkeye döviz çekmek amacıyla uygulanan yüksek faiz politikası, çok kısa vadeli spekülatif sermaye girişlerine yol açsa da dış sermaye girişleri yetersiz kaldı, enflasyonda hedeflenen düşüş elde edilemedi ve faiz oranları da 19 Mart sonrası yeniden yükseltilmek zorunda kalındı. Bu veriler, Şimşek “programı”nın sadece enflasyonu düşürmekte başarısız olmakla kalmayıp aynı zamanda ekonomideki kırılganlıkları artırdığını da gösteriyor.
Faiz artışı işe yarayacak mı?
Bu faiz kararı özellikle yurtiçi yerleşiklerden gelen döviz talebini bir süre kısabilse bile ekonomik durgunluk yayılacak, ödenemeyen krediler, iflaslar ve işsizlik artacak. Bunca maliyete karşı enflasyonda kayda değer bir düşüş beklemek için de ortada bir neden görünmüyor.
Ekonomide yeni rota (mı?)
Son gelişmeler gösterdi ki Şimşek programıyla da az gittik uz gittik ve dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Şunu akılda tutmak gerekir ki henüz çok sert bir yabancı çıkışı ve yerellerden çok güçlü bir döviz talebi görmedik. Uzun tatil sonrası gelişmelerin ne yönde seyredeceği bir yandan ekonomi yönetiminin devreye soktuğu tedbirlerin ne kadar işe yarayacağına bağlıyken ekonomi yönetiminin hangi rotaya yöneleceğini de bu gelişmeler belirleyecek. Her halükarda ekonomiyi kısa vadede daha yüksek enflasyon, beklenenden daha yüksek faiz, daha düşük büyüme ve daha fazla ödenemeyen borç riski bekliyor olacak.
“Rasyonel” politikalar sermaye kaçışını hızlandırıyor mu?
Türkiye ekonomisi finansal olarak da dünya ekonomisiyle tam entegre olmuş durumda. Bu da ülkedeki zengin ve varlıklı kesimlerin ellerindeki sermayenin bir kısmını kolaylıkla yurtdışı yatırımları için kullanmaları sonucunu veriyor. Son dönemde özellikle yurtdışı borsalara ve kripto varlıklara yatırımın kolaylaşmasının da bunda etkisi olduğu düşünülebilir. 2000 sonrası döneme bir bütün olarak baktığımız zaman her 100 dolarlık dış sermaye girişine karşı yurtiçinde yerleşiklerin ortalama 26 doları yurtdışına çıkardığını görüyoruz. 2014-2024 arasında ise ülkeye giren her 100 dolarlık dış sermaye yatırımına karşılık ortalama 44 dolarlık bir çıkış var.
Şimşek “programı”nda sona doğru (mu?)
Şimşek "programı" başarılı mı başarısız mı? Şimşek "programı"nda sona yaklaşıyor muyuz? 2001 ile bugün arasındaki benzerlikle ve farklılıklar neler?








