Aslına bakılırsa alternatif bir ekonomi politikası çerçevesinin teknik olarak mümkün olması ile pratikte neye benzeyeceği farklı şeylerdir. Sadece faiz-kur politikalarına odaklanan ve içeriği belirsiz bir “yapısal reformlar gerekiyor” söyleminin eşlik ettiği ekonomi tartışmalarına karşı alternatif ekonomi politikalarının teknik olarak mümkün ve gerekli olduğunu sekiz yazılık bir dizide tartışmış oldum. Ancak alternatif ekonomi politikalarının hayata geçirilip geçirilemeyeceğini belirleyecek olan şey nihayetinde toplumsal güç dengeleri olacaktır.
Category: alternatif
Neden planlama? -1
Aslında dev şirketlerin her biri, fabrikalardan lojistik devlerine, kaynak tahsisini, üretim eşgüdümünü, talep öngörüsünü algoritmalar ve veriye dayalı sistemlerle yürütüyor. Başka bir deyişle kapitalizm, üretimi ve dağıtımı sadece piyasa mekanizmalarına bırakmıyor; kendi içinde hiyerarşik ve merkezi bir planlama düzeni de işletiyor. Kapitalist planlama, bugünün teknolojik olanaklarını en yoğun kullanan alanlardan biri haline gelmiştir. Şirketlerin tedarik zinciri yönetimi, yalnızca ürün taşımayı değil; neyin, nerede ve ne zaman üretileceğini ve hangi fiyattan satılacağını belirleyen bir planlama sistemidir. Bu kararlar, geçmiş satış verilerinden algoritmalar aracılığıyla çıkarılan talep tahminlerine ve stok optimizasyonlarına dayalıdır. Yani burada söz konusu olan şey, serbest piyasa dışında, tam da planlamanın özüne tekabül eden karar mekanizmalarının yoğun bir biçimde işlemesidir.
Neden kamuculuk? -2
Orta vadede atılması gereken bir diğer adım ise ölçek ekonomilerinden ötürü sadece az sayıda firmanın kârlı bir biçimde var olabildiği oligopol yapılı sektörlerin tespit edilmesi ve bu sektörlerde de yatırımların kamu kontrolüne alınması olacaktır. Bu tür sektörlerde kamu müdahalesi, sadece düzenleyici değil, kamusal üretici aktörlerin devreye sokulması yoluyla da olabilir. Özellikle stratejik önemdeki sektörlerde bu tür kamusal varlıklar hem fiyatların denetlenmesi hem de arz güvenliğinin sağlanması için önemlidir.
Neden kamuculuk? -1
Bugün Türkiye’de nüfusun önemli bir bölümü, temel ihtiyaçlara erişimde ciddi sorunlar yaşamaktadır. Bunun arkasında sadece ücret artışlarının fiyat artışlarının gerisinde kalması ve dolayısıyla reel ücretlerin erimesi değil, aynı zamanda eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, gıdaya erişim ve bakım hizmetleri gibi temel hakların tedarikinin büyük ölçüde piyasaya bırakılması yatmaktadır. Oysa, herkesin belirli mal ve hizmetlere erişim hakkı olduğu, 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde çok açık bir biçimde yer almaktadır. Bildirge’nin 25. maddesi, herkesin kendisi ve ailesi için sağlık ve refahı sağlayacak bir yaşam düzeyine — gıda, giyim, konut ve sağlık hizmetleri dâhil — hakkı olduğunu belirtir. Bu temel insan hakkının piyasaya terk edilmesi, toplumsal hakların değil, bireysel alım gücünün belirleyici olduğu bir yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hâlbuki bu alanlarda üretimin kamu eliyle, planlı ve kapsayıcı biçimde sağlanması hem ekonomik etkinliği artıracak hem de toplumsal eşitsizlikleri azaltacaktır.
Döviz açığı ve olası çözümler
Döviz açığı, kısa vadeli müdahalelerle çözülebilecek bir sorun değildir. Ancak, üretim yapısında dönüşümü merkeze alan bütüncül ve kararlı bir programla, orta ve uzun vadede aşılabilir. Bu sorunu çözemeyen bir program, ekonomiyi sürekli dış şoklara açık ve kırılgan bir hâle mahkûm edecek ve dolayısıyla ya uluslararası finansal sermayenin istekleri doğrultusunda dönüşler yapılmak zorunda kalınacak ya da üretimin kritik ithal girdilerinin tedariğinde zorluk yaşanacaktır.
Alternatif ekonomi politikalarına giriş
Öncelikle vurgulanması gereken şudur ki Türkiye ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu sorunlar, kısa vadede çözülebilecek sorunlar değildir. Bunların üstesinden gelecek, geniş kesimlerin refah ve özgürlüğünü artıracak ve daha demokratik bir toplumu mümkün kılacak bir ekonomi programının öncelikle neoklasik iktisadın kurgusal dünyasından çıkması ve neoliberal ekonomi politikası ezberlerini bir yana bırakması şarttır. Böyle bir programın makroekonomik ufku, şu üç ana unsur üzerinden inşa edilmelidir: (1) Üretim ve bölüşüm ilişkilerini tamamen piyasanın insafına terk etmekten vazgeçilmeli, üretim ve bölüşüm toplumun ihtiyaçları doğrultusunda organize edilmelidir; (2) bunu yapmanın ilk adımlarından birisi kamusal mal ve hizmetlerin üretimi ile tekel vasfı taşıyan sektörlerdeki üretimin toplumsallaştırılması ve doğrudan kamunun idaresi altına alınması olacaktır; (3) bu da ekonomiye dair kararların alınmasında katılımcı planlama ve denetleme yöntemlerinin geliştirilmesini gerektirmektedir.
Yapısal çıkmazlar, hatalı tespit ve değerlendirmeler
Meselenin yapısal kökenlerini doğru tespit etmeyen analizler nihai olarak “rasyonalite”ye dönüşten ve içeriği ile çalışma mekanizmaları belirsiz bir “yapısal reformlar” söyleminden öteye geçemez hale gelmiştir. Bu yaklaşımın ekonomi üzerine tartışmalarda hakim olması nihayetinde hem iktisatçılar hem siyasetçiler için bir sıkışmışlık ortaya çıkarmıştır. Önümüzdeki hafta bu tartışmayı bu durumdan çıkış için alternatif bir makroekonomik politika çerçevesinin hangi ana unsurları içermesi gerektiği üzerinden sürdürmeyi planlıyorum.




